Benim İstanbul’um

Benim İstanbul'um
Benim İstanbul’um

Dışardan bakan birçok insan için Türkiye, İstanbul‘dan ibaretmiş gibi görünür. Bu önyargıyı, bütünüyle doğru bir bakış açısı olarak tanımlamak mümkün değilse bile tam anlamıyla yanlış bir yorum saymak da haksızlık olur diye düşünüyorum. Kuşkusuz Türkiye’nin dört bir yanında gezilmeye, görülmeye değer yöreler, tarihi ve turistik merkezler vardır. Ama yine de İstanbul, gerek insan çeşitliliği, gerekse de görkemli geçmişiyle “Türkiye’nin vitrini” sıfatını fazlasıyla hak edecek kadar Türkiye’nin özeti, minyatürü diyebileceğimiz bir kenttir. İstanbul‘un böylesine yalın bir Anadolu gerçekliğine karşılık gelmesinden, şüphesiz özellikle kıtalar aşarak bu ülkeye yolu düşenlerin geliş-gidişlerinde, olmazsa olmaz ziyaretgahlarından birisi olmasının etkisi inkar edilemez.

Elbette bu yazdıklarım “dışardan bakanlar” için, İstanbul’a ilişkin çok genel bir perspektif ortaya koyuyor. Bu şehrin içinde, İstanbullularla birlikte yaşamaya başladığınızda yorumlarınız çeşitlilik ve öznellik kazanmaya başlıyor. Örneğin ilk anda yüz yüze geldiğiniz gürültü ve adres bulmakta karşılaşılan türlü zorluklar, sizde neyin nerede olduğunun belirsiz olduğu bir şehirle karşı karşıya bulunduğunuz düşüncesi uyandırabilir. Ne yalan söyleyeyim 2003 yılından beri İstanbul‘da yaşayan bir gazeteci olarak bu iki konuda, yani gürültü ve karmaşa konusunda başlangıçta ne düşünüyorsam şimdi de öyle düşünüyorum. Ama zaman geçtikçe daha iyi fark ettiğim bir şey oldu. Bu karmaşanın içinde insanlar yine de yollarını bulabiliyorlar.

Elbette nüfusu 15 milyonu geçmiş bir şehirde nereye giderseniz gidin insanla karşılaşmanız şaşırtıcı değildir. Yine de benim gibi Tokyo’dan gelen birisi için neden ortalıkta bu kadar fazla sayıda insan olduğunu anlamak kolay olmadı. Tokyo’da oldukça kalabalık bir şehirdir ama ortalıkta bu kadar fazla insan göremezsiniz. Ben başlangıçta kavrayamadığım bu durumun sebebinin ne olduğunu daha sonra anladım: Çünkü İstanbul‘da günlük hayat sokaklarda yaşanıyor, iş yerlerinde ya da ofislerde değil. Şehirde yürürken satıcılarla, öylesine gezen insanlarla, çocuklu ailelerle, genç yaşlı insan topluluklarıyla karşılaşabiliyorsunuz. İstanbullular çok sıcakkanlı insanlar. Ve bu kalabalık ve gürültülü şehirde sesin kaynağı onların uğultusuna eklenen arabaların gürültüsünden ibaret… Aslında böylece İstanbul‘un hiçbir zaman şiddetini kaybetmeyen gerçek sesi ortaya çıkar.

Belki bu yazdıklarım bir batılıya ya da batılılaşmış bir insana anlamsız gelebilir. Ama ben bütün bu karmaşanın ve uğultunun, açık bir sıcak yürekliliğin ifadesi ve son derece renkli bir toplumsal gerçekliğin dışavurumu olduğunu düşünüyorum. Dünyanın başka büyük kentlerinde, örneğin Tokyo’da da hareketli ve gürültülü yerler vardır ama oralardaki sadece bir şamatadan ibarettir ve bu yüzden de rahatsız edicidir. Dolayısıyla ben oralardaki patırtıda bir içtenlik göremiyorum. Oysa İstanbul’da şehrin ritmini duyumsamak için bazen gürültünün tam ortasında yer almak bile insana garip bir haz veriyor.

Japonya’da, metroda herkes cep telefonundaki düğmelere basıp mekanik sesler çıkarır ama ortada insan sıcaklığı ya da insanlardan kaynaklanan bir uğultu yoktur. Bu bakımdan İstanbul benim için kuru gürültüden ibaret değil, anlamlı bir hayatın sürdürüldüğü, yaşamın sıcak izni üzerinde taşıyan ve tam anlamıyla yaşayan bir şehirdir. Bunlar ne yazık ki modern Japonlar’ın unuttuğu değerlerdir.

İtiraf etmeliyim ki İstanbul’da yaşamayı tercih etme sebeplerimden en başta geleni tam da bu olmuştur: Sıcaklık hissi. Bu benim için büyük önem taşıyor.

İstanbul’da, bu hareketli şehirde zamanı hissederek yaşamak mümkündür. İstanbul sürekli değişiyor ama zamanın ritminde sanki bir fark yok. Tokyo’da aynı hızda değişiyor ama insanlarda çok daha aşırı bir stres görüyorum. Sanırım biz Japonlar vaktimizi değerlendirmeyi unuttuk. Onun için sürekli zamanın yetersiz olmasından yakınıyoruz. Halbuki İstanbul’da zamanın daha yavaş aktığını duyumsuyorsunuz. Buna rağmen işlerinizi yetiştirmeniz mümkün ve bu rahatlık bana mutluluk veriyor.

Yüzlerce yıl öncesine uzanan tarihinde Doğu Roma’nın, Osmanlı’nın ve bugünün Türkiye’sinin bıraktığı izlerin solumaya hala devam ettiği bu şehir için her övgü eksik kalacaktır. Tek başına Ayasofya’nın görünümü bile insanlık adına ne kadar paha biçilmez bir şehirde yaşadığım hissetmemi sağlamaya yetiyor.

Öte yandan ben bir spor muhabiriyim ve özellikle de futbolla ilgileniyorum. İşim gereği zaman zaman Avrupa ülkelerine gidiyorum. Dolayısıyla İstanbul ile diğer Avrupa şehirlerini karşılaştırmak için çeşitli fırsatlar doğuyor. Böyle bir karşılaştırmada da bence İstanbul açık ara önde gidiyor. Çünkü bir şehri yaşanmaya değer kılan hususlar, sadece mimariyle ya da altyapıyla ilişkili değildir. İnsan unsuru bence çok daha önemli ve öncelikli…

Japonya’da futbol oldukça ilgi duyulan bir spor dalı… Ama ne yazık ki Türk futbolu yeterince tanınmıyor. Yaptığım haberlerde buradaki futbol sevgisini ve futbolun özellikle İstanbulluların gündelik hayatında ne ölçüde yer kapladığını Japonlara aktarmaya çalışıyorum. Öyle inanıyorum ki İstanbul’un üç büyük takımının tekelinden kurtulduğu ölçüde Türkiye ligi, Avrupa’nın en dikkate değer liglerinden birisi olmaya adaydır.

Beşiktaş’ta oturuyorum. Oturduğum semt itibariyle BJK’nin maçlarını daha yakından takip edebiliyorum. Hal böyle olunca İnönü Stadı benim için büyük önem taşıyor. Bir zamanlar Pele’nin “Dünyanın en güzel stadı” dediği bu stadı görüp de İstanbul’a bir kez daha hayran olmamak mümkün mü? Gerçi Ali Sami Yen ve şükrü Saraçoğlu’nun da kendine özgü bir atmosferi var ama İnönü Stadı’nın Boğa’a bakan konumu bana göre onu fazlasıyla ayrıcalıklı kılıyor.

İtiraf etmeliyim ki hayatın yaşanılan yere özgü olabileceğini bana İstanbul öğretti. Herhalde İstanbul’u görmemiş olsaydım hayatın böylede yaşanabileceğini hiçbir zaman fark edemezdim. Kaosun bile bir değer taşıdığını bu şehirde öğrendim. Tarihi olanla modern olanın birbirini ezmeden var olabileceğini burada gördüm. Bu yüzden İstanbul’un kendini korumasını ve küreselleşmenin getirdiği yozlaşmanın hiç değilse bu şehrin özgünlüğünü bozmasını diliyorum.

Watanabe Masayuki

Freelance Correspondent / Japonya

Comments

comments

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir