Memlekete Dönmek mi? Henüz Değil!

İstanbul, muhteşem tarihiyle, imparatorları ve savaşlarıyla, gücüyle ve bilgisiyle Kudüs gibi benim için her zaman bir efsane olmuştur. Fakat 4 yıl öncesine kadar bunu şahsen tecrübe etme fırsatım olmamıştı.

Buraya ilk gelişimde bütün bu efsane kayboldu. Anladım ki İstanbul‘u gerçekte olduğu gibi hayal etmemişim. Fakat burada karşıma çıkan da, küçümsenemeyecek derecede büyeleyici, çekici ve bağlayıcı bir şehirdi. İsrail’de doğdum ve büyüdüm. Uzun yılar boyunca süregelen İsrail-Filistin çatışmasında bir fotomuhabiri olarak görev aldım. Ta ki hayatımda köklü bir değişiklik yapmaya karar verinceye kadar… Ve New York’a taşındım. Bip Apple’da bir yıl geçirdikten sonra, foto muhabirliğinin dünyadaki başkentlerinden biri olan Paris’e taşındım.

Fransa, benim için müthiş bir deneyim oldu. İşim hakkında birçok şey öğrendim. Fotoğrafçılığımın teknik ve yaratıcı tarafı seviye atladı. Fakat benim için en önemlisi Batı Avrupalıların kültürü, alışkanlıklar ve yaşam tarzları hakkında ne kadar bilgi edindiğimdi. Gittiğim yerlerin geldiğim yerden ne kadar farklı olduğunu tecrübe ettim. İnsanlar karşılama ve buyur etme yönünden soğuklar, fakat aynı zamanda bir konuşma başladığı anda çok ilgililer. Mesela sürekli İsrail-Filistin çatışması hakkındaki düşüncelerim soruldu. Özellikle Fransızlar, İsrail’in tarihi ve Ortadoğu’daki yeri hakkında bir çok şey biliyorlar ve bu konuya yakından ilgililer. Onlarla bu konu hakkında yaptığım konuşmalar çok ilgi çekiciydi ve bu konu üzerine farklı bir noktadan bakmamı sağladı. Yine de Fransa tecrübemin başlarında kendimi tam bir yabancı gibi hissettim. Çünkü Paris’te ne bir arkadaşım ne de bir yakınım vardı. Sadece, o zamanlar çok yavaş ilerleyen bir işim vardı.

Beş yıl sonra yaşadığım tecrübelerin benim için yeterli olduğunu hissettiğim anda, kendimi daha çok evimde hissedeceğim başka bir yere taşınmak istedim. Aklımda birkaç ülke vardı. O zamanlar İstanbul’a birkaç iş seyahati gerçekleştirmiştim ve beni gezdiren ve gerçek İstanbul’u keşfetmemi sağlayan muhteşem insanlar tanımıştım. Böylece şehre aşık olmuştum. Boğaziçi’ne, şehrin enerjisi ve atmosferine, insanların beni sıcak bir şekilde karşılama tarzına aşık oldum.

Böylece Fransa’da neyim var neyim yoksa toplayıp İstanbul’a taşınmaya karar verdim. Türk arkadaşlarımla beraber Şişhane’de bir apartman dairesine yerleştim ve ülke dışına yaptığım ilk seyahate kadar sürecek olan Türkçe dersleri almaya başladım.

Bugün Galata’da kendi dairemde yaşıyorum. Ev sahibim Orhan Bey, tıpkı binanın sorumluluğunu taşıyan Sano gibi sadece Türkçe biliyor. Onlar tek kelime dahi İngilizce bilmiyorlar. Yine de yaptığımız konuşmalar hoşuma gidiyor. Sık sık terasımda oturuyoruz ve çaylarımızı yudumlarken bir yandan manzarayı seyrediyor, bir yandan da iki farklı dilde hayat hakkında tartışıyoruz!

Paris’in aksine, burada hiç yalnız kalmadım, hiç soğuk bir şekilde karşılanmadım. Türkleri genel olarak çok arkadaş canisi buluyorum. Dil engelim olmasına rağmen insanların iletişim kurmayı, benim hakkımda birşeyler öğrenmeyi istediğini devamlı surette hissediyorum. Burada çok kolay arkadaşlıklar kurdum. Kendimi bütün Türklere yakın hissediyorum ve onlarla hayatımı ve tecrübelerimi paylaşıyorum.

Beni şaşırtan şeyler de yok değil. Mesela yakın arkadaşlarım dahil olmak üzere kimseden İsrail’in politikaları ve Filistin çatışması hakkındaki fikirlerimle ilgili sorular işitmiyorum. Bana göre Türkiye, coğrafi, jeopolitik ve zihniyet olarak İsrail’e durumuyla benzer görülebilecek problemlerle yüzleşiyor. Yine de bu konular hemen hiçbir zaman arkadaş sohbetlerinde gündeme gelmedi. Gündeme geldiği nadir durumlarda ise Türklerin bu konular hakkında faazla birşey bilmediklerini hissettim. Bazen yakın arkadaşlarımla bu konular hakkında sohbetlerim oluyor ve açıklamaya çalıştığımda ve onları bilgilendirdiğimde daha çok şey öğrendiklerini fark ediyorum. Bu benim, başlangıçta Türklerin bu tip politik meseleler hakkında konuşmaktan rahatsız olduklarını düşünmeme sebep olmuştu. Daha sonra Türklerin, özellikle bir yabancıya Türkiye’nin politik meselelerini konuşmayı istememe sebebinin, aslında benim rahatsız olacağım bir tartışmayı gündeme getirmekten kaçınmalarından, yani nezaketlerinden kaynaklandığını anladım.

Bu düşünce bana Türkler ve arkadaşlığa bakış tarzları hakkında birçok şey öğretti: Çok saygılı ve dikkatliler. Onlar için sınırlayıcı olsa dahi arkadaşlık herşeyin üstündedir.

Yabancı ülkelerde yaşayarak edindiğim bütün tecrübeler diğer toplumlar ve kültürler hakkında yeni şeyler öğrenmemi sağladı. Türk adetlerini ve kültürünü yavaş yavaş öğrenmek beni heyecanlandırıyor. Bu arada uyum sağladığım bazı detaylar hoşuma gidiyor. Mesela eve girerken ayakkabıların çıkarılması, çay alışkanlığı veya bazıları annemin mutfağını anımsatan ve çocukluk anılarımı hatırlatan zengin Türk mutfağı…

Burada en sevdiğim şeylerden biri Boğaziçi. Her zaman vapura binerim, tıpkı tatile gider gibi. Bazen düşünmek için biraz zamana ihtiyacım olduğunda veya sırf yalnız kalmak ya da büyük şehirden ve onun sesinden kaçmak için Karaköy’e inerim ve ilk vapurla Kadıköy’e veya Üsküdar’a küçük bir gezi yaparım. Orada yapacak bir işim olduğu için değil, sadece hava almak ve manzara seyretmek için.

Galata Kulesi’nin yanındaki terasımdan İstanbul siluetinin büyük bir kısmını görebiliyorum ve Boğaz ayaklarımın altında uzanıyor. Bunlar bir sanatçı olarak yaratmam ve hayal etmem için bana ilham kaynağı oluyor; hareket etmem için enerji veriyorlar. Küçük gezilerimden dönünce terasa çıkıyorum ve şehri kokluyorum, enerjisiyle kendime enerji depoluyorum.

Kişisel seviyede sahip olduğum bu hislere ek olarak, profesyonel anlamda benim gibi serbest çalışan bir fotomuhabiri için İstanbul müthiş bir merkez. Bütün dünyanın bu günlerde yüzleştiği coğrafi bir alanda yer alıyor. Avrupa Birliği ve Türkiye’nin içine girdiği değişiklikler… İstanbul, farklı etnik gruplar ve kültürler için de bir merkez ve işimde buna da odaklanıyorum.

İstanbul bugüne kadar benim için hep iyi izlenimler bırakan bir kent oldu. Burada yaşadığım deneyimlerin çeşidi her gün katlanarak çoğalıyor.

Memleketime dönmek mi?

Öyle bir planım yok.

Henüz değil…

Forbes Dergisi ve Editing Server / İsrail

Comments

comments

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir