
8. İstanbul Bienali’nin adı “Şiirsel Adalet” olarak açıklandığında herkes biraz şaşırmıştır. Günümüz insanı için hemen kavranamayan hattâ tepkilere yol açan bir uyarı niteliğindeki “Şiirsel Adalet”i anlamak ve bu başlık altında sergilenen yapıtları görmek için Bienal mekânlarina kısa sürede sayısız izleyici akın etti. Bienal’in küratörü Dan Cameron İstanbul için bu projeyi yaşama geçirirken, çok yetenekli bir organizatör olarak, yeryüzünden silinmiş olan adaleti ve insanlarin kendi elleriyle yok ettikleri en önemli iç ve diş yaşamsal yasamızı sanat aracılığıyla insanlığın gündemine taşıyarak, içinde yaşadığımız kıyamet sürecinde insanlara sanat diliyle bir yol açma gösterme işaretleme gibi bir misyonu üstlenmişti. Dünyanın her yerinden Bienal’e katılacak olan sanatçıların bu konu doğrultusunda işler yapmaları ve sanat nesnesi üretmeleri küratörleri tarafından kendilerine verilmişti. Ancak buradaki amaç; konu verilen sanatçının temayı birebir işlemesi değil, bu kavramlar doğrultusunda yapıtını planlamasıydı. Sanatçı kendisine verilen konuyu istediği dozda yapıtına yerleştirir ya da yerleştirmezdi. Sanatsal imge, yeni çağın başlarında böyle bir sanat etkinliğinde misyonunu üstleniyordu: yüzyıllar boyunca dünyadan silinen adalet kavramını, sanat ve yaratıcılık aracılığıyla bir kez daha vurucu bir biçimde toplumun gündemine taşımak.