
1992 yılında bu ülkeye gerek iş, gerekse de turistik amaçlarla gelen birçok insan gibi benim de ilk durağım İstanbul olmuştu. Ancak bu tarihi şehri tanımam daha eskilere, 80’lerin başına, Fransa’daki öğrencilik yıllarıma uzanıyor. O yıllardaki ilk İstanbul ziyaretim, Fransa’dan uzun ve keyifli bir tren yolculuğuyla olmuştu. Ama ziyaretime asıl değer katan, bu muhteşem şehre mübarek ramazan ayında gelmiş olmamdı.
O zaman Sultanahmet’te gençlerin barındığı bir misafirhanede konaklamıştım. Dört bir yandaki minarelerden gelen ezan seslerini duyduğumda ruhum çok büyük bir mutluluğun kapladığını hatırlıyorum. Bir minarede sona eren ezan diğerinde yeniden başlıyordu. Dinleyende “hiç sona ermesin” düşüncesi uyandıran bir konsere benziyordu İstanbul’un ezanları…
İstanbul’da geçirdiğim ilk akşamı da dün gibi hatırlıyorum. Sultanahmet Camii’ne teravih namazı için gitmiştim. Caminin avlusunda çeşitli ve ağırlıklı olarak dini kitapların satıldığı devasa bir kitap fuarı olduğunu gördüm. O ana kadar yaşadığım mutluluk böylece bir kat daha arttı. Çünkü benim için bu kitap fuarı, Türkiye’nin asırlara dayanan şanlı tarihini ve köklü Türk milletini biraz daha yakından keşfetmek için gerçek bir kapı aralayabilirdi. Nitekim öyle de oldu.
Fuar alanında merakımı cezbeden, değişik lisanlarda ama özellikle de Türkçe ve Arapça yayımlanmış çok sayıda kitap buldum. Dikkatimi en fazla çekenlerse büyük Türk hattatları tarafından yazılmış Kuran-ı Kerim nüshaları oldu. Bunlar değeri hakikaten çok yüksek olağanüstü sanat eserleriydi. Özellikle sayfa kenarlarındaki işlemeler insan ruhunda çok güzel etkiler bırakacak kadar nadide idi. O anda öyle hissettim ki bu nefis Kuran-ı Kerimler, onları meşk eden hattatların şahsında, içinden Fatihleri çıkaran Türk halkının ve topyekün İslam medeniyetinin, dünyanın dört bir tarafına nasıl yayıldığı konusunda bir ipucu veriyordu bakmasını bilenlere. Bu arada Türk halkının da inancına ve kültürüne nasıl sahip çıktığını; bu değerlerinden asla taviz vermeyecek kalitede bir millet olduğunu da görmüş oldum.
Açıkçası Türkiye ve Türk milleti hakkında ki düşüncelerim, bu kitap fuarını görmeden önce tamamen farklıydı. İstanbul’a gelmeden önce okuduğum kitaplar, Türklerin İslam kültüründen uzaklaşıp batı kültürünü ve yaşam tarzını benimsediğini tekrarlayıp duruyordu. Sultanahmet’teki fuar, bu ve benzeri düşüncelerin hepsinden sıyrılmama vesile oldu. Ayrıca ramazan ayında İstanbul camilerinde şahit olduğum namaz kılan Müslümanların sayıca fazlalığı bana önemli bir gerçeği daha öğretiyordu. Bu, Türk milletinin hala kültürüne ve inancına vefalı bir toplum olduğu gerçeğiydi.
İstanbul’da üniversite öğrencisi olduğum dönemlerde yaptığım bu ve diğer ziyaretler, sonradan bu şehri bir ikamet çalışma mekânı olarak seçmemde son derece etkili oldu. Daha sonra meslek hayatımda da jeostratejik açıdan önemli bir konumda olan Türkiye ve üzerinde yaşanan hadiselerle ilgilenmek benim için kaçınılmaz bir tercih olup çıkmıştı.
Medya organlarında ve siyasi kulislerde devamlı olarak Ankara’nın isminin tekralanmasına rağmen, hayalimdeki Türkiye’nin başkenti İstanbul’dur. Çünkü İstanbul sadece Türklerin değil, bütün bir İslam âleminin tarihi başkentidir. Hem benim vatanım Tunus’da bir zamanlar bir Osmanlı vilayetiydi ve tarih kitaplarımızın yazdığına göre, İstanbul’un bizim de başkentimiz olması, dedelerimiz için bir gurur kaynağıydı.
İstanbul’a yaptığınız ilk ziyaret, sizde dünyanın en ünlü müzelerinden birinde dolaştığınız hissini uyandırabilir. Gerçekk şu ki İstanbul tam bir açık hava müzesidir. Özellikle sur içinde attığınız her adımda bambaşka iklimlere, bambaşka tarihlere yolculuğa çıkabilirsiniz. Bütün tarihi eserler ama bilhassa Osmanlı’dan yadigar kalanlar, burada meydana getirilen medeniyetin yüzeliğinden ve o medeniyeti kuran Fatihlerin ve onlara tabi olanların yüceliğinden bahseder gibidir.
Bu sebeple büyük bir Arap medya kuruluşunu bu konuda ikna edip Türkiye’ye yerleştim. İstanbul’da yedi seneden fazla ikamet ettim ve sonrasında siyasi başkent olan Ankara’ya taşınmak zorunda kaldım. Fakat bir gazeteci ve araştırmacı olarak çalıştığım için sürekli olarak İstanbul’a gelip gidiyorum.
Bana göre İstanbul’un; onu tanıtmak, küresel bir dünya başkenti olduğunu dünyaya duyurmak ve ihtişamlı bir tarihi içinde barındıran muhteşem bir kent olduğunu bütün insanlığa anlatabilmek için özel politikalara ihtiyacı var. Bu bakımdan İstanbul yalnız turist çeken bir kent olarak görülmemeli. İstanbul, üzerindeki sayısız tarihi eser ve halen içinde yaşayan çeşitli kültür ve milletlerden milyonlarca insanla, dünyanın en güzel açık hava müzelerinden ve diyalog sahalarından biri olarak kabul edilmelidir. Çünkü İstanbul bunu hak ediyor.
Mohammad Adel
Asşharq Al Awsat Gazetesi / İngiltere