Çok akıllı olmayabilirsiniz. Tanrı vergisi yetenekleriniz de çok fazla olmayabilir. Düzensiz biri olabilirsiniz. Zor öğrenen ya da tekdüze bir insan daolabilirsiniz. Rekabetin gerektirdiği özelliklerin çoğuna da sahip olamayabilirsiniz. Artı, şartlar üzerinde çok az söz sahibi ya da hiç söz sahibi olamayabilirsiniz. Eğer bir plajda bir sandviç büfesi işletiyorsanız, yağmur yağdığında yağmuru durduramazsınız. Eğer bir kayak merkeziniz varsa, kar yağdıramazsınız. Eğer bir ihracat-ithalat şirketiniz varsa, kur dalgalanmalarına engel olamazsınız.
Yapabileceğiniz tek bir şey vardır: Çalışabilirsiniz. Herkesten daha çok plan yapabilir, herkesten daga fazla satabilir, herkesten daha gayretli çalışabilirsiniz. Bir satış görüşmesi yapabilir, fazladan bir iş teklifi hazırlayabilirsiniz. Yeni bir promosyon kampanyası düzenleyebilir, gece satışlarına başlayablirsiniz. Yeni bir reklam kampanyası başlatabilir, işletmenizin kapısına yepyeni bir tabela asabilirsiniz. Yeni finansman kaynakları yaratabilir, bekleme odanıza çekidüzen verebilirsiniz. Yepyeni bir mönü hazırlayarak, olası müşterilerinizi restoranınıza çekebilirsiniz. Dükkanınızı daha erken açar ya da daha geç kapatabilirsiniz. Bir makale yazıp, bunu bir gazetede yayınlatabilirsiniz.
Şimdi anlatacağımız öykü, bir şehrin bir mahallesindeki uzun süreden beri faaliyet gösteren, oturmuş, aynı etnik kökenden gelen zengin bir grup market sahibine, mahalleye yeni gelen başka bir etnik kökene bağlı fakir bir grup market sahibinin rakip olmasının öyküsüdür. Eski market sahiplerinin kocaman, pırıl pırıl ve arı gibi işleyen dükkanları varken, yeni gelenlerin gücü, sıçan yuvası gibi küçücük mezbeleliklere ancak yetmişti. Eski marketlerin kurucularının birçoğu işlerini ya babadan oğla devretmiş ya da büyük market zincirlerine satmışlardı. Eskilerin dükkanları 08:00-20:00 saatleri arasında açıkken, yeniler sabahın saat 06:00’sından akşamın 23:00’ına kadar, hatta müşteri olursa daha da geç saatlere kadar çalışıyorlardı. Yeniler müşterilerinin alışverişlerini evlerine teslim ediyorlardı. Eskilerin varisleri yada dükkanları eskilerden satın almış olanlar, eve servis yapmıyorlardı; çünkü; bu onlara çok masraflı geliyordu. Yeniler daha taze, daha soğuk, daha sıcak ya da yalnızca kendi dükkanlarında bulunabilen malların üzerine 50 kuruş daha ilave ediyor; eskiler ise indirim yapıyor, alışveriş kuponları dağıtıyor, kampanyalar düzenliyorlardı, ki bunlar karlarını azaltıyordu. Yeniler uzun saatler çalıştılar, dükkanlarının üzerindeki daireleri satın aldılar ya da kiraladılar ve oralarda oturmaya başladılar. Tüm enerjilerini, zamanlarını ve paralarını nadir olarak gelen müşterileri devamlı müşteri yapmak için harcadılar.
Bir başka etnik grup mahalleye gelip eskiler mahalleyi terk ettiğinde, eskileri yenen yenilerden bir tanesinin dükkanı devralmış olan torunu dedesne sızlanmaya başladı: “Hadi ama dede. Beni suçlayamazsın. Bu adamlar günde on sekiz saat çalışıyorlar. Ben ne yapabilirim ki?” Eski topraklardan gelmiş olan seksen iki yaşındaki dede torununa baktı ve “Sen de yirmi saat çalış” dedi.
Her zaman yapabileceğiniz bir şey vardır! Eğer çalışıyorsanız bunun karşılığını alabilirsiniz; fakat, eğer başkalarından daha çok çalışıyorsanız, bunun karşılığını mutlaka alırsınız.
Yalnızca hareket halinde olmadığınızdan, bir şeyler yarattığınızdan emin olun. “Sallanan Koltuk Sendromu” ndan uzak durun (sallanan koltukta oturan bir adam deli gibi sallanır; fakat, hiçbir yere gitmez.) Etkileyici bir şeyler yapın.
Kendi yetenek alanınıza giren bir iş üzerinde bile çalışıyor, sizin için yapması kolay (fakat başkaları için zor) olan bir şeyler yapıyor bile olsanız, bunu hafife almayın. En büyük esteciler, diğerlerinden çok daha fazla beste yapmışlardır. Michelangelo tüm İtalyan ressamlardan daha çok resim yapmıştı. Raphael tüm Rönesans dönemi sanatçılarından daha çok fazla fresk yapmıştı. Eğer yapılan iş zor değilse, bazı şeyleri gözden kaçırıyorsunuz demektir.
Eğer kazanmak için çalışmanız gerekiyorsa, asla diğerlerinin sizden çok çalışmasına izin vermeyin.