
İstanbul bizim kurtarıcımızdır.Çünkü ülkemizi yangın yerşne çeviren bir savaştan kaçıyorduk ve sığınabileceğimiz bir “yuva” ararken bize şefkatli kollarını açan sadece o olmuştu. Böylece İstanbul’a ilk kez 1992 yılında adımımızı attık. Aslında sadece 15 günlüğüne gelmiştik. Ama kader bizi burada alıkoydu. Aradan geçen 13 uzun seneden sonraşu an durup düşündüğümüzde, evet kendimizi kesinlikle İstanbullu hissediyoruz. Çünkü bizi İstanbul‘un büyüsü etkiledi ve hala dabüyülemeye devam ediyor.
Kendimizi İstanbullu hissedişimiz sadece Saraybosna’dan sonra en çok Bosnalının yaşadığı şehrin burası olmasından, ya da İstanbul‘da Türk vatandaşı olmadığımız için hiçbir zaman sorun yaşamamamızdan kaynaklanmıyor. Biz İstanbul’u bize kattıkları ve bizim için yaptıklarından dolayı seviyoruz. Üstelik oğlumuz Kenan, Ağustos 1993’te İstanbul’da doğdu. Yani İstanbul ailemiz için bambaşka bir değerde taşıyor.
İstanbul‘a, anlamsız ve çok kötü bir savaştan kaçarak gelmiştirk. Gelirken İstanbul hakkında bildiklerimiz kçük yaşlarımızdan itibaren büyüklerimizden bu kent ile ilgili işittiklerimizden ibaretti. Onlardan onun büyük, çok büyük bir şehir olduğunu ve Türkiye gibi dost bir ülkenin eski başkenti oldupunu duymuştuk. Hayalimizdeki İstnbul çok güzel ve ihtşamlı bir şehirdi, öyle olmak zorundaydı. Geldiğimizde onun güzelliği ve ihtişamı hakkında bize anlatılanların masal olmadığını anlamakta gecikmedik. Gerçi bir takım kaygılarımız yok değildi. Sonuçta savaşın doğurduğu travmayı yaşıyorduk ve uzunca bir sürede bu psikolojiyi üzerimizden atamayacaktık. Ama İstanbul’da yaşamaya başladıktan ve İstanbul bizi bağrına bastıktan sonra, buraya ilişkin kaygılarımız Boğaz’ın sularında dağıldı gitti.
Bahçelievler semtinde oturuyoruz. Burası şehrin Avrupa yakasında, deyim yerindeyse modern İstanbul’un bir parçası. Gerçi tarihi olanlar olmayanın bu denli içi içe geçtiği bir şehirde nerenin yeni nerenin eski sayılabileceği oldukça göreceli. Ama şehir sürekli büyüyor ve böylelikle yeni yaşam alanlarının oluşması kaçınılmaz oluyor.
İstanbul’da yaşamın temposu bizi çok şaşırtıyor ve zaman zaman sıkıntıya düşürüyor. Yine de ayak uydurabildiğiniz ölçüde bu tempo sizi sarıp sarmalıyor ve bir süre sonra özellikle nispeten sakin bir şehre yolunuz dğşerse, daha düşük bir tempoda yaşamanız siz nasıl da zor geldiğini fark ediyor ve şaşırıyorsunuz.
Bazen eski İstanbullulara ilişkin yorumlar yapıldığını işitiyoruz. Açıkcası eski İstanbullu deyimiyle kastedilen anlamda çok fazla tanıdığımız olmadı ama şimdiki gerçek İstanbullular kadar iyi kimseler olduklarından eminiz. Komşularımız ve görüştüğümüz diğer insanlar son derece sıcakkanlı, iyimser ve hoşgörülü kimselerdir. Sanırız özellikle trafik yoğunluğundan ya da genel olarak düzensiz altyapıda kaynaklanan diğer ulaşım sorunlarından dolayı hırçınlaşan insanlarınsebep olduğu manzaralar, bazılarını, mevcut ve eski İstanbullular arasında bir karşılaştırma yapmaya itiyor. Halbuki bizce İstanbull’u değerli kılan gerçek İstanbullular, nüfus yoğunluğu az da olsa çok da olsa kültürel seviyesi ve şehri kullanma biçimleriyle dikkat çeken kimselerdir.
Evet, bir şehrin ve özellikle de İstanbul gibi köklü bir şehrin farklı “kullanım biçimleri” vardır. Her şeyin kolayına kaçan modern insanlar için bu kullanma biçimlerine ilişkin bir klavuz iş görebilirdi ama ne yazık ki bu konuda bir klavuz hazırlanmış değil. Açıkçası işin sırrı, şehrin doğal ritmi ile kendi yaşam stiliniz arasında çarpık olmayan bir ilişki kurabilmekten geçiyor. Böylece ne iş yapıyor olursanız olun, mesleğiniz, cinsiyetiniz, ya da yaşınız ne olursa olsun ve hatta İstanbul’un neresinde yaşıyor olursanız olun haz alabileceğiniz, bir İstanbullu olmanız mümkün. Çünkü ne Boğaz’ınmanzarası, ne vapurda içilen bir bardak çay, ne de dar sokaklarda yürümenin verdiği duygusal tatmin size olan maliyetiyle ölçülebilecek şeylerdir. Gerçek İstanbullular sıradan bir günde bile kendileri için memnuniyet verecek detaylar yakalamak konusunda uzmanlaşmıştır.
Konu detay yakalamak olunca gurur duyduğumuz bir ayrıntıdan bahsetmeden geçemeyeceğiz. Saraybosna ile İstanbul’u karşılaştırdığımızda en hoşumuza giden ve övünmemize vesile olan ortak özelliklerinin aynı cadde üzerinde camileri, kiliseleri ve sşnagogları yan yana görebilmek olduğunu düşünüyoruz. Bizce bu benzerlik, hem kültürel bakış açımızı ve medeniyetimizin ortak köklerini hem de dünya barışı için Avrupa’nın batısındaki ve doğusundaki bu iki şehrin nasıl paralel bir örnek teşkil ettiğini yansıtan sıradışı bir örnektir.
İstanbul‘un olmazsa olmazı nedir diye sorulsa şöyle cevap verirdik: İstanbul bir bakıma imkansızı gerçekleştirerek iki eski ve büyük kıtayı buluşturmaktadır. Bir şehrin Avrupalı bir kalbi varsa Asyalı da bir ruhu vardır. Dolayısıyla İstanbul, Avrupalı olduğu kadar Asyalı bir şehirdir de. Her ne kadar bir jüri Avrupa Kültür Başkenti sıfatını kazanması için 2010 yılını hem de başka iki kentle beraber layık görülmüşse de ona, bizce İstanbul bu niteliğe yüz yıllardır sahiptir.
İstanbul‘u gelecekte şu an olduğundan çok daha yeşil bir kent olarak hayal ediyoruz. Toplu taşıma vasıtalarına, metro ve tramvay sistemine daha fazla önem verildiği taktirde trafik sorununun büyük ölçüde azalacağından eminiz.
Oslobodenje (Özgürlük) gazetesi içinçalışıyor olmak benim (Jusko) için oldukça gurur verici mesleki pozisyondur. Oslobodenje, 1992’de dünya çapında en iyi gazete olarak seçilmiştir.Türlü imkansızlıklar içinde mum ışığında ve bir zamanlar 250 bin olan baskı sayısı 500 adete kadar düşmüşken yayımlanmaya devam eden gazetem, savaşa karşı gösterilen direnişin de sembolü olmuştu. 1995 yılında Turkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödülü” kurum olarak gazetemize verilmişti. Gazetem adına ödülü dönemin Cumhurbaşkanının elinden alma mutluluğunu Dolmabahçe Sarayı’ndaki bir törende yasamak, benim için ayrıca gurur vesilesi olmuştur. Şu muhakkak ki İstanbul, dünyanın en güzel şehirlerinden birisidir ve biz burada ikamet ediyor olmaktan son derece memnunuz. Fakat mesleğimiz dolayısıyla ilerde başka bir ülkeye gidebiliriz. Bir gün ayrılsak da, İstanbul’u sık sık ziyaret etmekten kendimizi alamayacağımızı biliyoruz. O gün geldiğinde, hala keşfedemediğimiz bi rtakım güzelliklerin şehrin herhangi bir yerinde ilk karşılaşmamıza kadar bizi bekleyeceğinden eminiz. İste İstanbul böyle bir şehirdir.
Indra & Jusko Bojadzic
Oslobodenje Gazetesi / Bosna Hersek