Pazar Sabahlarına Aşık Olduğum Şehir

İstanbul‘a ilk gelişim 1993 yılında öğrenim görmek amacıyla olmuştu. Ve İstanbul‘a gelir gelmez bu şehirle ilgili edindiğim ilk intiba beni hayrete düşürmeye yetip artmıştı bile. Öyle sanıyorum ki benim yerimde kim olsaydı aynı şekilde hayrete düşer hatta tıpkı benim yaptığım gibi şaşırmakla kalmaz gülümsemekten de kendini alıkoyamazdı. Peki, neydi beni şaşırtırken güldüren bu manzara?

“Pazar Sabahlarına Aşık Olduğum Şehir” yazısını okumaya devam et

Memlekete Dönmek mi? Henüz Değil!

İstanbul, muhteşem tarihiyle, imparatorları ve savaşlarıyla, gücüyle ve bilgisiyle Kudüs gibi benim için her zaman bir efsane olmuştur. Fakat 4 yıl öncesine kadar bunu şahsen tecrübe etme fırsatım olmamıştı.

Buraya ilk gelişimde bütün bu efsane kayboldu. Anladım ki İstanbul‘u gerçekte olduğu gibi hayal etmemişim. Fakat burada karşıma çıkan da, küçümsenemeyecek derecede büyeleyici, çekici ve bağlayıcı bir şehirdi. İsrail’de doğdum ve büyüdüm. Uzun yılar boyunca süregelen İsrail-Filistin çatışmasında bir fotomuhabiri olarak görev aldım. Ta ki hayatımda köklü bir değişiklik yapmaya karar verinceye kadar… Ve New York’a taşındım. Bip Apple’da bir yıl geçirdikten sonra, foto muhabirliğinin dünyadaki başkentlerinden biri olan Paris’e taşındım.

“Memlekete Dönmek mi? Henüz Değil!” yazısını okumaya devam et

Benim İstanbul’um

Benim İstanbul'um
Benim İstanbul'um
Benim İstanbul’um

Dışardan bakan birçok insan için Türkiye, İstanbul‘dan ibaretmiş gibi görünür. Bu önyargıyı, bütünüyle doğru bir bakış açısı olarak tanımlamak mümkün değilse bile tam anlamıyla yanlış bir yorum saymak da haksızlık olur diye düşünüyorum. Kuşkusuz Türkiye’nin dört bir yanında gezilmeye, görülmeye değer yöreler, tarihi ve turistik merkezler vardır. Ama yine de İstanbul, gerek insan çeşitliliği, gerekse de görkemli geçmişiyle “Türkiye’nin vitrini” sıfatını fazlasıyla hak edecek kadar Türkiye’nin özeti, minyatürü diyebileceğimiz bir kenttir. İstanbul‘un böylesine yalın bir Anadolu gerçekliğine karşılık gelmesinden, şüphesiz özellikle kıtalar aşarak bu ülkeye yolu düşenlerin geliş-gidişlerinde, olmazsa olmaz ziyaretgahlarından birisi olmasının etkisi inkar edilemez.

“Benim İstanbul’um” yazısını okumaya devam et

İstanbullu Bir Japon

İstanbullu Bir Japon
İstanbullu Bir Japon
İstanbullu Bir Japon

Japonya’dan İstanbul’a ilk defa 1991 yılının Nisan ayında geldim. Fakat İstanbul’a bu ilk gelişimde yerleşmedim. O gün bu güzel şehirde bir gece bile kalmadan İzmir’e geçtim. Orada bir sene kadar yaşadıktan sonra İstanbul’a taşındım. Ve o tarihten bu güne, aşağı yukarı dokuz senedir Türkiye’de ve altı senedir de İstanbul’da yaşıyorum.

“İstanbullu Bir Japon” yazısını okumaya devam et

Sözün Bittiği Yer: İstanbul

Sözün Bittiği Yer: İstanbul
Sözün Bittiği Yer: İstanbul
Sözün Bittiği Yer: İstanbul

İstanbul nasıl bir şehir?

Onu diğerlerinden farklı kılan özellikleri nelerdir?

İstanbul’da keyif aldığınız mekanlar nerelerdir?

Yabancı bir misafirim geldiğinde ya da yurt dışında bulunduğumdan ardı arkası kesilmeyen buna benzer sorular sorulur. Hepsine verilecek bir cevabım olduğundan olsa gerek, İstanbul ile ilgili bir yazı yazmam istendiğinde kendi kendime şöyle dedim: “Hangi birini anlatayım ki? Tarihi mekanlarını mı? Mavi Marmara’yı mı? İstanbul’un gerdanlığı Boğaziçi’ni mi? Mimar Sinan’ın kültürümüze ışık tutan, yolumuzu aydınlatan dev eserlerini mi?”

“Sözün Bittiği Yer: İstanbul” yazısını okumaya devam et

Benim Canım İstanbul’um

Benim Canım İstanbulum
Benim Canım İstanbulum
Benim Canım İstanbulum

Ben ve ailem için İstanbul sevdası bundan yirmi beş sene önce izlediğimiz “Çalıkuşu” filmindeki sahnelerle başlamıştı. O zamanlar Sovyetler Birliği’nde yaşıyorduk ve sosyalist sistemin sansürü bile bu güzel filmin 300 milyon nüfuslu ülkede gösterilmesinde sakınca görmemişti.

İstanbul, bize kapılarını ikinci defa 1991 yılında açtı. Çünkü 1991 yılında Sovyetler Birliği dağılmış, Tacikistan bağımsızlığına kavuşmuştu. Türkiye, bağımsız Tacikistan Cumhuriyeti’ni ilk tanıyanlar arasında yerini almış ve kısa süre sonra da başkent Duşanbe’de Türkiye Büyükelçiliği faaliyete geçmişti. 1990’lardan beri Anadolu Türkçesi’ni öğrenmeye başladığım için Türkiye büyükelçiliğinde işe davet edildim. Burada çalışmaya başladıktan bir süre sonra, elçilikte çalışan bir arkadaşım bana Muazzez Ersoy’un nostalji kliplerini içeren bir videokaset verdi. Eşim ve çocuklarımla bu sanatçının İstanbul şarkılarını dinleyerek İstanbul’a daha görmeden aşık olmuştuk.

“Benim Canım İstanbul’um” yazısını okumaya devam et

Düşlerin ve Mutluluğun Başkenti: İstanbul

Düşlerin ve mutluluğun başkendi İstanbul
Düşlerin ve mutluluğun başkendi İstanbul
Düşlerin ve mutluluğun başkendi İstanbul

Türkiye’ye ilk adımımı 1990 senesinde attım ve geride kalan 16 uzun yıl boyunca İstanbul’un ve Türkiye’nin gezmedik köşesini bırakmadım.

Türkiye’ye gelmeye karar verdiğimde bunun sebebi o sırada çalışmakta olduğum firma için iş görüşmeleri yapmaktı. Daha önce Orta Amerika’da, Panama’da dört sene kadar bulunmuştum ve Türkiye’nin nerede olduğuna dair en ufak fikrim yoktu. Fakat ilk gezimi İzmir yakınlarındaki Efes’e yaptığımda, tam anlamıyla şok olmuştum. Olağanüstü bir manzaraydı ve gördüklerime inanamıyordum. Böylece Türkiye’ye yerleşir yerleşmez her hafta sonu ve tatillerde ailemle birlikte bu ülkenin her köşesini gezmeyi kafama koydum ve gezdim de.

“Düşlerin ve Mutluluğun Başkenti: İstanbul” yazısını okumaya devam et

Kurtarıcımız İstanbul

İstanbul Makaleleri
İstanbul Makaleleri
İstanbul Makaleleri Kurtarıcımız istanbul

İstanbul bizim kurtarıcımızdır.Çünkü ülkemizi yangın yerşne çeviren bir savaştan kaçıyorduk ve sığınabileceğimiz bir “yuva” ararken bize şefkatli kollarını açan sadece o olmuştu. Böylece İstanbul’a ilk kez 1992 yılında adımımızı attık. Aslında sadece 15 günlüğüne gelmiştik. Ama kader bizi burada alıkoydu. Aradan geçen 13 uzun seneden sonraşu an durup düşündüğümüzde, evet kendimizi kesinlikle İstanbullu hissediyoruz. Çünkü bizi İstanbul‘un büyüsü etkiledi ve hala dabüyülemeye devam ediyor.

“Kurtarıcımız İstanbul” yazısını okumaya devam et