Zihin Kontrolü – 1. Bölüm

Michael Crichton’un yazdığı, gerçeklerden pekte uzak durmayan, insanoğlunun geleceği açısından ürpertici bir tehlike anlatılmaktadır. Genel anlamıyla tekno gerilimdir.

roman1. Bölüm

Acil serviste tam öğle saatinde gelip, cankurtaran park yerine açılan kapıların hemen arkasındaki bir sıraya oturmuşlardı. Ellis heyecanlı, çevresinde ilgisiz ve düşünceliydi. Morris ise rahat görünüyordu. Ağzına attığı şekerin kağıdını buruşturup beyaz ceketinin cebine koydu.

Oturdukları yerden güneş ışığının ACİL SERVİS yazılı tabelanın üzerine düştüğünü görüyorlardı. Daha küçük bir tabelanın üzerinde de PARK YAPILMAZ. YALNIZ CANKURTARANLAR İÇİN yazıyordu. Uzaktan canavar düdükleri duyuldu.

O mu? diye sordu Morris.

Ellis saatine baktı. “Sanmam. Daha pek erken.”

Oturdukları yerde canavar düdüklerinin yaklaşmasını beklediler. Ellis gözlüğünü çıkartıp kravatı ile temizledi. Acil servisin hemşirelerinden Morris’in adını bilmediği bir kız yanlarına yaklaşarak:

Karşılama heyeti sizmisiniz? diye sordu neşeli bir sesle.

Ellis gözlerini kırpıştırarak baktı kıza. Morris: “Dosdoğru içeri götüreceğiz,” dedi. “Tabelası burada mı?”

“Evet burada doktor,” diyen kız tedirgin bir tavırla yanlarından uzaklaştı.

Ellis içini çekti. Gözlüğünü taktı, kaşlarını çattı.

“Birşey demek istemedi,” dedi Morris.

“Bütün hastane biliyordu herhalde.”

“Saklanmayacak kadar büyük bir sır bu.”

Canavar düdükleri çok yakından geliyordu şimdi. Pencereden bakınca cankurtaranın park yerine girdiğini gördüler. İki hademe kapıyı açıp sedyeyi çıkardılar. Sedyenin üzerinde zayıf bir yaşlı kadın yatıyordu. Soluk almakta güçlük çekiyor, boğazından hırıltılar geliyordu. Kadının odalardan birine taşınmasını seyreden Morris, ağır bir akciğer ödemi diye düşündü.

“Umarım ki iyi bir durumdadır,” dedi Ellis.

“Kim?”

“Benson.”

“Olmaması için bir neden mi var?”

“Belki biraz hırpalanmışlardır diye düşünüyorum da.”

Ellis asık yüzle bakıyordu pencereden dışarı. Gerçektende pek keyifsiz, diye düşündü Morris. Bunun Ellis’in heyecanlı olduğu anlamına geldiğini biliyordu. Ellis’le pek çok vakadan birlikte çalışmışlardı. İyi tanırdı kendisini. Beklerken baskıya dayanamayacak şiddetli bir öfke ve sonra daameliyat başlayınca inanılmayacak kadar güçlü bir sakinlik.

Ellis yine saatine baktı.

“Nerde kaldı bu herif?”

Morris konuyu değiştirmek istedi. “Saat üşbuçuk için her şey hazır mı?”

O gün saat üç buçukta Benson özel bir Beyin Sinir Cerrahisi Vizitinden hastane personeline taktim edilecekti.

“Bildiğim kadarıyla vaka takdimini Ross yapacak,” diye Ellis cevap verdi. “Benson’un kötü bir durumda olmadığını umarım.”

Hoparlörden yumuşak bir ses yükseldi: “Doktor Ellis, Dr. John Ellis, iki iki üç dört.”

Ellis cevap vermek için ayağa kalktı.

“Hay Allah cezasını versin!”

Morris, arkadaşinin ne demek istediğini anlamisti. İki iki üç dört hayvan telefon numarasiydi laboratuvarlarının Maymunlarla yapılan deneyde aksayan bir taraf olmalıydı Ellis, kendini ve birlikte çalıştığı kimseleri hep hazır durumda tutabilmek için son bir aydır maymunlar üzerinde deneyler yapiyordu.

Ellis’in karsı duvardaki telefona gidip cevap vermesini seyretti. Çocukluğunda geçirdiği bir kaza sonucunda sağ ba cağının dış kamış sinirinin kesilmiş olması nedeniyle hafif topallayarak yürüyordu. Morris, Ellis’in geçirdiği bu kazanın onun sonraları beyin sinir cerrahisini seçmesinde etken olup olmadığını düşünürdü. Gerçekten de Ellis’de bozuklukları düzeltecek kırılmış şeyleri onaracak bir insanın kararlılığını sezmek her zaman mümkündü. Hastalarına da hep bunu söylerdi. “Kisa zamanda eskisi gibi yaparız sizi.” Oysa kendisinde bu bozukluklar da biraz fazlaydı topallama, hemen hemen saçsız bir baş, zayıf gözler, kalın camlı gözlükler. Öfkeli halini daha katlanılabilir yapan bir ezilmişlik havası vardı üzerinde.

Ancak bu huysuzluğu, bu çabuk öfkelenmesi belki de cerrah olarak geçirdiği bunca yılın sonucuydu. Morris bunu bilemezdi, kendisi cerrah olalı çok geçmemişti aradan. Dısarıya, güneş altındaki park alanına baktı. Öğleden sonrasi ziyaret saati başlıyordu. Hasta akrabaları arabalarını parka çekiyorlar, arabalarından çıktıkları zaman başlarını kaldırıp yüksek hastane binalarına bakıyorlardı. Yüzlerindeki korku apaçık belli oluyordu. Hastane insanların korktukları bir yerdi.

Morris gelenlerin çoğunun güneşte yanmış olduklarina dikkat etti. Los Angeles gerçekten ılık ve güneşli bir bahar geçirmişti. Ancak kendisi hâlâ her gün giydiği beyaz ceket ve pantolon kadar soluktu. Daha çok havaya çıkmalıyım, diye düşündü. Öğle yemeklerini dışarda yemeye başlamalıydı. Tenis oynuyordu ama buna her zaman olduğu gibi ancak akşamları zaman ayırabiliyordu.

Ellis geri gelmişti.

“Bombok.” dedi. Ethel dikişlerini parçalamış.”

“Nasıl olmuş bu?”

Ethel bir gün önce beyin ameliyat geçirmiş olan küçük bir resus maymunuydu. Ameliyat başarıyla sonuçlanmıştı. Ethel de bütün resüs maymunları gibi uysal bir hayvandı.

“Bilmiyorum,” diye Ellis cevap verdi. “Kollarını sargılardan kurtarmış olduğu anlasılıyor. Şimdi çıglık çığlığa bagırıp durmakta. Bir taraftan da kemik ortaya çikmiş.”

Elektrik tellerini koparmış mı?

“Bilmiyorum. Gidip ameliyat yerini yeniden dikmem gerek. Sen bu işi tek basına yapabilir misin?”

“Herhalde.”

“Polislerle aran nasil? Sana bir güçlük çıkaracaklarını sanmam ya”

“Ben de sanmiyorum.”

“Benson’u mümkün olduğu kadar çabuk yedinci kata getirmeye bak. Sonra Ross’u cagır. Ben de ilk firsatta geleceğim.” Saatine baktı. “Yeniden dikiş kırk dakika falan sürer, Ethel aksilik çıkarmazsa elbette.

“Talihin açık olsun.”

Ellis somurtarak çekti gitti.

O gittikten sonra acil servis hemşiresi çikageldi. “Bunun da nesi var böyle? diye sordu.

“Heyecanlı.”

“Evet, öyle gibi.” Kiz duraklayıp pencereden dısarı baktı. Morris ilgisiz bir tavirla kizi seyrediyordu. Toplumsal durumun inceliklerini görebilecek kadar uzun yillar geçirmişti hastanede. Once hiçbir özelliği ve hukuksal durumu olmayan bir kıdemsiz asistan olarak işe başlamıştı. Hemşirelerden çoğu tip konusunda kendisinden daha fazla bir bilgiye sahipti ler ve yorgun olduklari zamanlar bu bilgilerini saklamak için çaba harcamazlardı. (“Sizin yerinizde olsam onu yapmazdim Doktor.”) Yillar sonra cerrahi asistani olmuş, hemşirelerin tu tumlari da değişmişti. Baş asistan olduğunda artık hemşirelerin pek azi kendisini küçük adiyla cagırıyorlardı. Sonunda Nöropsikiyatri Araştırma Bölümü üyesi olunca yerinin yükseldiğini belirten yepyeni bir saygıya kavuşmuştu.

Fakat bu bambaşka birşeydi: Önemli bir havası olduğu için bir hemşire çevresinde dolanıyor, yanında olmak istiyordu. Hastanede herkes ne yapacagini biliyordu onun.

Pencereden bakmakta olan hemşire: “işte geliyor.” dedi.

Morris yerinden kalkıp disari bakti. Acil Servis bölümüne mavi bir polis kamyoneti girmiş, geri manevra yaparak cankurtaran park yerine giriyordu.

“Geldiğimizi bildir yedinci kata,” dedi.

“Peki, Doktor bey.”

Hemşire gitti. İki cankurtaran hademesi hastane kapılarını açtılar. Bunlar Benson konusunda hiç birşey bilmiyorlardı. Birisi Morris’e dönerek:

“Bunu mu bekliyordunuz?” diye sordu.

“Evet.”

Hademeler başlarını salladılar. Polis memuru kamyonetin arkasına geçip arka kapının kilidini açtı. içerden iki polis memuru gözlerini kırpıştırarak çıktılar. Benson arkalarindaydı.

Her zaman olduğu gibi Morris yine şaşaladı adamin görünüşü karşısında. Benson sessiz, ufak tefek otuzdört yaslarında, hep şaşkın tavırlı bir adamdı. Bileklerinde kelepçe vardi. Kamyonetin yanında durup çevresine bakındı. Morris’i görünce, “Merhaba,” dedi, sonra utanp başını çevirdi.

Polislerden biri :

“Buraya siz mi bakıyorsunuz?” diye sordu.

“Evet. Ben Doktor Morris’im.” Polis hastanenin içini işaret etti.

“Yolu gösterin, Doktor bey. “Lütfen kelepçeyi çıkarır mısınız?” dedi. Morris.

Benson, Morris’e bakti, sonra yine yere indirdi gözlerini.

“Bu konuda emir almadık.” Polisler bakıştilar. “Ama zarar yok sanırım.”

Onlar kelepçeyi çıkarırken, şoför de Morris’e bir kâğit uzattı.  ‘Sanığın Tibbi Bakim Kuruluşuna Sevki’ Morris kağıdı imzaladı.

“Şurasınıda lütfen,” dedi şoför. Morris ikinci imzayi atarken Benson’a bakti. Adam bir kenarda durmuş bileklerini ovuşturuyordu. Bu alışverişin kişisizliği, formüllerler ve imzalar Morris’de postadan bir paket aldığı hissini uyandırdı. Benson’un da kendisini bir paketmiş gibi hissetmediğini merak etti.
“Tamam.” dedi şoför. “Teşekkür ederiz. Doktor bey”
Morris iki polisle Benson’u hastaneye soktu. Hademeler kapıları kapattılar. Bir hemşire tekerlekli koltuk getirmişti. Benson oturdu. Polisler şaşırmışlardı. “Hastane kuralı böyledir, diye açıkladı Morris. Asansöre doğru yürüdüler.

Asansör giriş katinda durdu. Beş alti ziyaretçi yukarı katlara gitmek üzere bekliyorlardı. Morris’i, iki polisi ve tekerlekli koltuktaki Benson’u görünce tereddüt ettiler. Morris: “Lütfen bir sonraki asansöre binin.” dedi bunlara. Kapilar kapandi. Yukarı doğru çıkmaya başladılar.

“Doktor Ellis nerede?” diye sordu Benson. “Onun da burada olacağını sanıyordum.
“Ameliyathanede biraz sonra gelecek.”
“Ya Doktor Ross?”
“Onu da vaka takdiminde göreceksiniz.”
“Öyle ya takdim var,” diye gülümsedi Benson.
Polisler kuşkuyla birbirlerine bakstilar, ama birşey söylemediler. Asansör yedinci kata varinca hepsi çıktılar.

Yedinci kat Cerrahi katiydi. Güç ve karmaşık ameliyatlar burada yapilirdi. Daha çok bir araştirma katiydi burası. En ağır kalp, böbrek hastalar burada iyileştirilirlerdi. x biçimindeki katın tam ortasında cam duvarlı bir bölmedeki hemşire odasına doğru yürüdüler. Nöbetçi hemşire gelenlere bakti. Polisleri görünce şaşırmıştı, ancak birşey söylemedi. “işte Bay Benson,” dedi Morris. Yediyüz on hazır mı?

“Herşey hazır,” diyen hemşire Benson’a bakip gülümsedi. Benson da bu gülümsemeye aynen karşılık vererek bakislarini hemşire odasının bir duvarını kaplayan komputere çevirdi.

“Burada zaman paylaşma istasyonunuz var mı?

“Evet,” dedi Morris.

“Ana komputer nerede?”

“Bodrum katında”.

“Bu binada mi?
“Evet. Çok cereyan çektiği için cereyanin ana kablosunun bağlı bulunduğu bu binaya yerleştirdik.”
Benson başını salladı. Morris sorular karsisinda şaşırmamıştı. Benson ameliyat konusunu aklından uzaklaştırmak için sormuyordu bunlari, ne de olsa kendisi komputer uzmaniydi.

Hemşire, Morris’e Benson’un tabelasini uzattı. Üzeri Üni- versite Hastanesi mühürlü mavi plastik bir dosyaydi bu. Ama bir kenarinda beyin cerrahisine ait olduğunu belirten kirmizi ve çok iyi bakim gerektiğini bildiren sarı bant vardi. Ayrıca bir de beyaz bant bulunuyordu ki, Morris bunun ne anlama geldiğini hiç bilmiyordu. Beyaz bant güvenlik tedbirleri alinması gerektiginin belirtisiydi.

Morris, kendisini 710 numaraya doğru iterken Benson “Benim dosyam mı bu?” diye sordu.

“Evet.”
“İçinde ne yazdigini merak ediyorum doğrusu.”

“Birtakım anlaşılmaz şeyler. Aslinda dosya bastan aşağı anlaşılır şeyler ve çeşitli testler konusunda komputer raporlarıyla doluydu.

710 numaraya geldiler. Polisler de arkalarındaydı. Oda ya girmeden önce polislerden biri içeri girip kapıyı arkasından kapadı. Kapının dışında kalan diğeri: Bir güvenlik tedbiri,” dedi. Benson, Morris’e baktı.

“Ne kadar da iyi bakıyorlar bana. Insana gurur veriyor bu durum.”

İçeri giren polis dışarı çıktı.

“Tamam.”

Morris, Bensonun tekerlekli koltuğunu iterek içeri soktu. Hastanenin sol yaninda öğleden sonrasi güneşini alan geniş bir odaydi burası. Benson çevresine bakip begenmişcesine  basin salladi

“Hastanenin en iyi odalarindan biri,” dedi Morris.

“Artik kalkabilir miyim?”

“Elbette.”

Benson koltuktan kalkip yatağın üzerine oturdu. Bir iki kere zipladi siltenin üzerinde. Yatağı kaldirip indiren düğmelere bastı. Sonra yatagin altindaki motor mekanizmasini inceledi. Morris pencereye gidip perdeleri kapatmıştı.

“Çok basit,” dedi Benson.

“Neymiş o basit olan?”

Bu yatağın mekanizmasi. Cok basit. Yatakta yatan kimsenin vücut hareketlerini karsilamak için bir de ayri tertibat olmaliydi ki…” Sesi azalarak kaybolmuştu. Dolap kapilarini açıyor, içlerini kontrol ediyor, tuvaleti gözden geçiriyordu. Normal bir hasta gibi davranmiyor, diye düşündü Morris. Çoğu hastalar hastaneden korkarlardı, oysa Benson sanki bir otel odası tutuyormuş gibi davraniyordu.

“Tamam, burasini tutuyorum.” dedi ve güldü. Yatağa otu- rup Morris’e, sonra da polislere bakti. Bunlarin burada bu- lunmalari gerekli mi?”

“Disarda bekleyebilirler sanirim,” dedi Morris.

Polislor baslarini sallayarak disari çiktilar.

“Yani ille de hastanede kalmaları gerekli mi diye sormuştum,” dedi Benson.

“Evet.”

“Her zaman mi?” Evet. Sana karşı olan suçlamayı düşürene kadar..”

Benson kaşlarını çattı.

“Sey.. ben miydim… şey.. çok mu kötüydü?”
“Gözünü morarttin, bir de kaburgasini çatlattin”
Ama başka birşeyi yok, değil mi?”
“Hayir.”
“Hiç birşey hatirlamiyorum,” dedi Benson.
“Bütün bellek hücrelerim silinmiş. Biliyorum. «Neyse, birşey olmadigina sevindim.”
Morris basini salladi. “Yaninda eşya falan getirdin mi? Pijama falan?”
“Hayir ama getirtebilirim.”
“Pekala. Bu arada ben de hastaneden birşeyler uydururum. Şimdi iyisin ya?”
“Evet, iyiyim.»
Benson içini çekerken, Morris de odadan çikti.

Polisler kapinin önüne bir sandalye çekmişlerdi. Biri oturuyor, diğeri de ayakta duruyordu. Morris not defterini açti.
“Durumu bilmek istersiniz herhalde,” diye söze başladı.

“Yarim saat sonra kabul bürosundan biri gelerek Benson’a birtakim kâğıtlar imzalatacak. Saat üçbuçukta Ameliyat Vaka Takdimi için asagiya büyük anfiye indirilecek. Yirmi dakika sonra yine buraya gelecek. Bu gece saçlari kesilecek. Ameliyat yarin sabah altida. Birşey sormak isterseniz sorun.”

“Birisi bize yemek alabilir mi?” diye sordu polislerden biri.
“Hemşireye bu odaya ekstra yemek çıkması için talimat verecegim. iki kişi mi olacaksiniz yoksa bir kişi mi?”

“Bir kişi. Sekizer saat nöbetle çalışıyoruz.”

“Hemşirelere söylerim. Gelip gittikçe onlara da bildirirseniz yararlı olur. Katta kimlerin bulunduğunu bilmek isterler.”

Polisler başlarin salladilar. Bir an hiçbiri konuşmadi. Sonunda biri:

“Nesi var herifin, Allahaskına” diye sordu.
“Bir çeşit sara. Dövdüğü adami gördüm,” dedi diğeri. “Kamyon şoförü gibi iriyan bir adam.” Başını Benson’un yattığı odaya doğru salladı. “Bunun gibi ufak tefek birinin böyle birşey yapacağı umulur mu hiç?”
“Sara nöbeti geldiği zaman insan çok güçlü olur.”
Polisler başlarini salladilar.
“Peki bu ameliyat neyin nesi?” diye sordu birisi.
“Üçüncü kademeden bir beyin ameliyatı” diye cevap verdi Morris.
Daha fazla birşey söylemedi. Söylese de anlamazlardı. Anlasalar bile, inanmazlar diye düşündü sonra.

Comments

comments

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir